Hilbert is a primary school teacher, so he is used to dealing with children.
Hilbert ilkokul öğretmeni bu yüzden çocuklarla uğraşmaya alışkın.
She is used to speaking in public.
Halk önünde konuşmaya alışkın.
British people are used to standing in queues.
İngilizler kuyrukta beklemeye alışıktır.
Actors are used to appearing in public.
Aktörler halk arasında görünmeye alışkındır.