Constraint [Noun] İngilizce örnek cümle

Constraint sesli dinle

constraint (n)

kısıtlama, baskı, çekinme, zorlama

Our national debt places a constraint on our economy’s ability to grow.

Ulusal borcumuz, ekonomimizin büyüyebilmesine bir kısıtlama getiriyor.

We protested the constraint on freedom imposed by the communists.

Komünistlerin özgürlük üzerindeki kısıtlamasını protesto ettik.

impose constraints : kısıtlamaları dayatmak

put constraint : kısıtlama koymak

budgetary constraint : bütçe kıısıtlaması

important constraint : önemli kısıtlama

severe constraint : ciddi kısıtlama

without constraint : kısıtlama olmadan / serbestçe

constraint on : ...ya sınırlama

under constraint : baskı altında