Hong Kong may be clean on the surface, but its public services are straining to keep a lid on its rubbish.
Hong Kong yüzeyde temiz olabilir, ancak kamu hizmetleri çöplerini kontrol altına almak için uğraşıyor.
She was straining to keep her head above the water.
Başını suyun üstünde tutmaya çalışıyordu.
You'll strain your eyes trying to read in this light.
Bu ışıkta okumaya çalışırken gözlerinizi yoracaksınız.
My constant struggle with alcohol is a strain on my marriage.
Alkolle sürekli mücadelem evliliğimi zorluyor.
The recent decline in the dollar has put a bigger strain on the economic system.
Dolarda son dönemde yaşanan düşüş ekonomik sistemi daha da zorladı.
Ductile metals such as steel or aluminum have high elastic limits and can withstand a great deal of strain before breaking.
Çelik veya alüminyum gibi esnek metallerin yüksek elastik limitleri vardır ve kırılmadan önce büyük bir gerilime dayanabilirler.
A strain is an injury or tear to the muscle itself.
Bir incinme, kasın kendisinde bir yaralanma veya yırtılmadır.
Flu viruses mutate every year, and it's common to see several strains of flu during the same season.
Grip virüsleri her yıl mutasyona uğrar ve aynı mevsim boyunca birkaç grip suşusu (türü) görmek yaygındır.
Individuals were exposed to a minor strain of smallpox in a controlled environment.
Bireyler, kontrollü bir ortamda küçük bir çiçek hastalığı türüne maruz kaldılar.