Unprecedented [Adjective] İngilizce örnek cümle

Unprecedented sesli dinle

unprecedented (adj)

eşi görülmemiş, denenmemiş, hiç rastlanmamış

The Tokyo stock market recorded an unprecedented loss.

Tokyo borsası eşi görülmemiş bir kayıp kaydetti.

Plastic pollution has mobilized unprecedented levels of environmental action.

Plastik kirliliği, benzeri görülmemiş düzeyde çevresel eylemi harekete geçirdi.

hardly unprecedented : neredeyse hiç görülmemiş

historically unprecedented : tarihsel olarak görülmemiş

virtually unprecedented : neredeyse hiç görülmemiş

entirely unprecedented : tamamen eşi görülmemiş

unprecedented demand : benzeri görülmemiş talep

unprecedented disaster : eşi görülmemiş felaket

unprecedented expansion : eşi görülmemiş genişleme

unprecedented level : eşi görülmemiş seviye

unprecedented number : benzeri görülmemiş miktar (sayı)

unprecedented popularity : eşi görülmemiş popülarite

unprecedented prosperity : görülmemiş zenginlik

unprecedented scale : benzeri görülmemiş ölçek

unprecedented success : benzeri görülmemiş başarı