Boast [Noun] İngilizce örnek cümle

Boast sesli dinle

boast (v)

caka satmak, övünmek, hava atmak

She boasts of her high grades in school.

Okuldaki yüksek notlarıyla böbürleniyor.

sahip olmak, sahip olmaktan durur duymak

Bill boasted that he was always the prize - winner in tennis match.

Bill, tenis maçında her zaman ödül kazananı olmakla gurur duyuyordu.

Bu kelimeler; övünmek, övünerek konuşmak anlamında kullanılabilir.

boast (v) : böbürlenmek, iftihar etmek
show off (pv) : gösteriş yapmak
brag (v) : böbürlenmek
gloat (v) : övünmek

hotel may boast : otel övünebilir

boast array : düzen sunmak

boast collection : koleksiyonu toplamak

boast standard : standardıyla övünmek

boast turnover : ciroyla övünmek

boast view : manzarayla övünmek

boast (n)

övünme

He would always help a lame dog, that was his boast.

Topal bir köpeğe her zaman bir stile üzerinde yardım ederdi, bu onun övünç kaynağıydı.

make boast : övünmek

boast of : ... ile övünmek/gurur duymak